Perdenin Arkasında Kimler Var?

siyaset günlerinde liderlerin Mecliste ve miting ortamlarında birbirlerini tatlı sert eleştirilerini izledik. Gün geldi hararetli hesap sormalar, gün geldi ince ince dokunuşlar. Memleketin iyi yönetilemediğini, dün söylediğini bugün unuttuklarını, başka ülkelerden medet umut edilip ülkeyi batıcılıkla – doğuculukla itham etmeleri gibi. Siyaset ahlakı ve nezaketinin doruk noktası günler. Tamam her ne kadar rakip olsalar da Televizyon programlarındaki naif duruşları bile o dönemin daha sağlıklı bir siyaset zemini olduğunu gösteriyor. Bu naif dönem 90'ların ortalarında özel televizyonların çoğaldığı, gazetelerin haberi bırakıp, siyasete merak sardığı daha doğrusu birlikte yönetme isteğine engel olamama dönemlerinde yavaş yavaş belge dönemleriyle erimeye başladı. Manşetlerde belgeler uçuşuyordu. İçi boş yada dolu önemli değil sonuçta biri bitirilecek ve siyasi hayatına dur denecekse manşete taşınması yeterli oluyordu. Bu dönemde de siyasetçilerin mecliste yada gurup toplantılarında hiçbir lider elinde belge siyasi rakibi yada şahıslar direk hedef alınmıyordu. Sonradan anlaşıldı ki araştırma gazetecilik sonucu değilmiş manşetlere taşınan bu belge ve bilgiler. Rakiplerinin değil sadece kendi önünü kesebilecek kendi partisindeki arkadaşlarının bile gizli, mahrem bilgilerini gazetecilerle paylaşmışlar.

Gün geldi siyaset arenasındaki oyuncular değişti. CHP'nin başında Deniz Baykal olsa da Ak Parti'li bakan, vekil, belediye başkanlarıyla ilgili hep aynı kişi ciddi ithamlarda bulunuyor ve nedense aynı kişi kameraların karşısına geçerek elindeki belgeleri sallıyordu. Bu Kılıçdaroğlu'ndan başkası değildi. Kaynaklarına çok güveniyordu. Öylesine ki kendinden emin tavırlarla salladığı sadece belgeler değil, aynı zamanda Baykal'ında koltuğunu sallıyordu. Bu belgelerle ünlenen Kılıçdaroğlu kendisine altın tepside sunan kaynaklar olmasaydı Baykal'ın koltuğuna bırakın oturmayı odasına bile giremezdi. Onun için güzelce parlatılmalıydı ki öyle de oldu. Belgelerin içi dolu yada boş olması önemli değildi. En fazla ödenen tazminatla vatandaş sucuk yerdi. Önemli olan doğruluk değil, hedefe ulaşmaktı ve ulaşıldı. Kaset operasyonu sonrası bay doğru! CHP'nin başındaydı.

Günümüzde artık bu riskler alınmıyor. Ülkemizde en ünlü olanı "Fuat Avni” bu ülkede nasıl tetikçilik yapılır hepimize iyi öğretti. Kimler yenecekse ilk önce hedef gösterilir ardından gereği yapılırdı. İlk dokunuşlar mutlaka doğru olmalıydı. Doğru olmalıydı ki vatandaş tarafından takip edilsin ve toplum algısında iyi yer etsin. Günümüzde artık belgeler sallanmıyor. Sallandığı için çok para gidiyor ve bedeli ağır oluyor. Yinede toplumda göze girmek, kendi taraftarlarına karşı sempatiyi artırmak, her kaybedilen seçimin arkasından rakibine "diktatör” denecek ve bu bedeli de sadece lider değil hep birlikte ödenecek. Öyle ya bunun için kendi aralarında fon bile kurulacak. Gerçi şimdi taktik değişti. Direk hedef değil sorularla dolaylı suçlamalar revaçta. "Falan bankada hesabınız var mı? Falan köprü kaça yapıldı? ihale kimlere verildi?” vb. sorularla kafa karıştırılıyor. Günümüzde dediğim gibi kurallar değişti. Sosyal medya sadece çiğköfte, arap aşı paylaşılan yerler olmamalıydı. Bu iş için hesaplar açılmalı ve hesap isimleri genellikle tarihi ve sevilen şahsiyetler olmalıydı. Yüzlerce fake hesap denilen, kimselerce tanınmayan türler türedi. Kimi ilçelerde bile artık kendi twetter tetikçisi var. İlçede ne oluyor bitiyor hepsini yazıyor. Belge, bilgi, şahıslar, aileler, alınan nefesler bile ortalığa saçılıyor. Peki şimdi sormak lazım; kim bunlar? Kimin için çalışıyorlar? bu kadar bilgi belgeyi nasıl sağlıyorlar? Sayfalarında Cumhurbaşkanına methiyeler düzerken diğer taraftan o Cumhurbaşkanının seçtiği partinin il başkanı, ilçe başkanı, yönetimi yada belediye başkanına dair ne var ne yoksa hepsi ortalığa nasıl dökülüyor. İl yönetiminde konuşulan daha dışarı çıkmadan twetleniyor. İhale dosyaları nerdeyse başkana gelmeden tetikçiye gidiyor. Burada 2 soru var. Bunlar Ak Parti'yi bölmek isteyen paralelciler mi? Bunlar Ak Parti içindeki Akp'liler mi? Yasal zemin olmadığı için kim oldukları, neyi hedefledikleri, kime çalıştıkları bilinmiyor. Mesaisini bunlara harcayan biri işsiz olabilir mi? Sanmam. Bu kadar risk alan biri takipçi toplamak için bu işleri yapmaz. Bir para ödemesi muhakkak vardır. İlk paylaşımlar, isimler, olaylar doğru varsayıp takip ettiklerimiz sonradan algı operasyonlarıyla kimleri yem ediyor? Sorular çok ama cevap yok. Perde arkası çok karanlık. Bir gün bu perde aralanırsa kim kimlerle belki de görebiliriz. Umarım perde arkasındakiler yanı başımızda görev yaptığımız, ailecek görüştüğümüz, dava arkadaşlarımız yada yol yürüdüğümüz kimseler çıkmaz! Eyvallah…


Yazarın Diğer Yazıları