ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -1-

Genç kızların kınalarında ağlasınlar diye söylenen ya da söylendiğinde her genç kızı ağlatan "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar' türküsünü, kendi kendime söyleyip "Babamın bir atı olsa, çıksa da gelse" kısmında hüngür hüngür ağlamaktı o yıllarda benim için Almanya'da Türk olmak. 19 yaşında, Almanya'da meslek eğitimi yapan bir delikanlıya "Almanya'da Türk olmak nasıl bir duygu” diye sorduğumda "Almanya'da Türk olmak, Türkiye'de Türk olmaktan daha iyi" demişti bugün, şakayla karışık, ülkemizdeki yabancıların varlığından şikayetle! Ritimlerinde hareket olsa da, duygusallığında kaybolduğum bu türkü gibiydi aslında orası. "Türkiye'de Almancı, Almanya'da yabancı!”

 Sürekli yağmur yağan, gri bir ülke bekliyordum. Oysa her yer meşe ve kayın ormanlarıyla kaplıydı. Her şehrin mavi bir kolyesi, içinden geçen nehirleri vardı; şehirler de etrafında kurulmuştu. Tarihi yapılar korunmuş, günlük yaşam bu yapıların içinde sürüyordu. İlk yıl ziyaretine gittiğimiz bir tanıdığımızın evi de böyle bir sur yapı kompleksinin içindeydi. Küçük penceresinden, çok uzaklarda yıllar öncesinin koruma sistemi olan hendeği ve tarihin mirasını koruyan şehri görebiliyordum. Restore adıyla yürütülen çalışmalara maruz kalmamıştı. Sadece duvarları sıvalı, lüksten uzak, mütevazi bir evdi.

 Almanya; düzenli, disiplinli bir şehirdir, her şey onların tabiriyle "Akort” çalışır. İş saatleri çok erken başlar, hatta vardiya sistemiyle sürekli devam eder. Evet, yaşam tarzları bize uymuyordu, bize göre çok ruhsuzdular. Akşam sekizden sonra hayat duruyor, sokaklarda neredeyse insan kalmıyordu. Oysa Bahar ve Sonbahar aylarında yapraklar yeşerirken de, solarken de kolyelere asılmış şehirler aşikar ya da gizliden insanı aşka davet eden bir ülkeydi...

 Hayata karşı insanî bir duruşunuz, özgüveniniz ve o ülkenin dilini öğrenmeye hevesiniz varsa, mantıklı olarak yaşanılası bir yerdi Almanya. Zaten oralar bizim bildiğimiz yerler değil miydi aslında? Daha üç beş asır önce Viyana kapılarına kadar dayanmamış mıydık? 1900'lü yılların başında müttefikimiz değiller miydi? Koşullar zorlamışsa da Birinci Dünya Savaşı'na onlarla girmemiş miydik? Ders kitaplarımızdan kalan bir ifadeyle  "Almanya yenildiği için, biz de yenilmiş" sayılmamış mıydık?
Yine o yüz yılın başında mühendis olsunlar diye asker ve öğrenciler eğitim almak için oraya gitmemişler miydi?

Devam edecek…

Yazarın Diğer Yazıları