Bekledikleri krizler çıkmayınca saldırıya geçtiler


Zaman zaman bizimle aynı fikirde olmayan ekonomistlerin yazılarını okur videolarını izlemeye çalışırım. Bunların İçinde fikri namusu olan, ülkemizin ekonomik meselelerini dert edinmiş, veri okuma yeteneğine sahip muhalif iktisatçılarda var. Çoğu zaman sahip oldukları siyasi mülahazaların etkilerinden sıyrılamamış olsalar da iktisaden saygı gösterilmesi gereken istifade edilecek tespit, öneri ve eleştirilerde bulunuyorlar. 
Bunun yananında içlerinde bulundukları toplumsal organizasyonlara avantaj sağlamak için; iktisadi veri cellatlığı yaparak ülke ekonomisiyle ilgili her şeyi kötü göstermeyi alışkanlık haline getirmiş olanlarda var. Bu insanlardan birçoğu daha düne kadar Mehmet Şimşek yönetimini ekonomik darboğazdan çıkış yolu olarak gösterip olağanüstü güçler atfederken; bugünlerde onların deyimiyle "muhtemel ekonomik krizin” baş sorumluları olarak ilan etmeye başladılar.
 
Bu saldırıların dozajını iki sebepten dolayı sürekli olarak artırıyorlar. 
Birinci sebep sayın cumhurbaşkanıyla ekonomi yönetimi arasında bekledikleri siyasi krizin gerçekleşmemiş olmasıdır. 
İkinci sebep "kurala dayalı” ekonomi modeli ve "uluslararası normlara” uygunluk taahhütlerinin küresel finans çevreleri tarafından satın alınmasıyla birlikte; finansal güven ikliminin tesis edilmiş olmasıdır.

Muhalif ekonomistler beklentileri dâhilinde olan bu krizler çıkmayınca hep birlikte saldırıya geçtiler. Geçekten de bu arkadaşların söyledikleri gibi 2023 yılı mayıs ayından buyana ekonomide her şey kötüye gidiyor olsaydı; Türkiye bugün uluslararası piyasalardan kaynak temin edemez hale gelirdi. Depremin sebep olduğu dış finansman ihtiyacı için daha yüksek maliyetlerle borçlanılmak zorunda kalınırdı. Döviz kurlarındaki manipülatif dalgalanmanın önüne geçilemezdi. Türkiye Cumhuriyeti Merkez bankası net rezerv dönemine giremezdi. Cari açık ve bütçe açığı kontrolden çıkmış olurdu. Yüksek enflasyondan geri dönüş süreci başlamazdı. Uluslararası derecelendirme kuruluşları ülkemizin kredi notunu yükseltmezlerdi. Kredi risk primleri 700 baz puandan 300 baz puanın altına inmezdi. Dış piyasalardan ucuz maliyetli kaynaklar bulunamazdı. Mali Eylem Görev Gücü (FATF) ülkemizi kara para aklama ve terörizmin finansmanında yetersiz kalan ülkelerin bulunduğu geri listeden çıkarmazdı.

Kısacası geçen yıldan buyana ekonomide olumlu hiçbir şey olmamış olsaydı; Ülke içinden ve ülke dışından gelecek tüm finansal şoklara açık bir ülke haline gelir makro finansal istikrar sağlanamazdı. Tüm bunları yazarken ülkemizde her şeyin sütliman olduğunu idea etmiyoruz. Ebetteki eksik olan düzeltilmesi gereken birbiriyle bağlantılı bir sürü problemlerimiz var. Amma velakin Ülkemizin var olan problemleri iyi giden şeyleri perdelemeyi gerektirmediği gibi; işini iyi yapanları da takdir etmeyi gerektirir.

Yazarın Diğer Yazıları