Küresel ekonomi durgunlukla yüksek enflasyon arsında bir bilinmezliğe sürükleniyor
KUR’AN VE İNSAN
PAMUK
Galibiyete Ciddiyetsizlik Yakışmadı
Ya 3 T’li (Tespit-Tenkit-Teklif) Konuşun, Ya da Ebediyen Susun!
Hüyük’te Turizm Bayramı
Aynı Depremi Bin Kere Yaşamak
İNSANA YATIRIM YAPMAK
NAMAZIM, HER TÜRLÜ İBADETİM, HAYATIM VE ÖLÜMÜM ALLAH İÇİNDİR
TÜRKİ CUMHURİYETLERİN JEOPOLİTİK KÖRLÜĞÜ
Dilli şeytan
REZİLLİK DİZ BOYU
Mart Ayı Satış Rakamları Açıklandı!
İRAN – ABD İLİŞKİLERİ
Ramazan’da Sağlıklı Beslenme Önerileri
ÇUMRA KARKIN’DA TANDIR EKMEĞİNİN SICAK YOLCULUĞU
KIZILDERELİ KATLİAMI
Acı nedir bilir misiniz?
Son yıllarda adet oldu, GALATA TÜRKLERİ’nden biri öldüğü zaman cenazesine katılanlar cenazeyi alkışlıyorlar.
Cenazeyi alkışlamak ne anlama geliyor? Alkışlayanların bu “alkış” a ne anlam yüklediklerini bilmiyorum. Bu konuda bir yorum ve açıklamalarına da rastlamadım.
Cenazeyi alkışlamayı ben “protesto” olarak algılıyorum.
Kimi protesto ediyorlar?
Ölümü, kaderi, Yüce Yaratıcıyı...
Cenazelerde sükutun, tefekkürün, teslimiyetin, hüznün, ibretin ön plana çıkması gerekirken alkışın ve şamatanın ön plana çıkmasını “PROTESTO” dışında açıklayamıyorum.
Semavi dinlerde cenaze merasimlerinde “ALKIŞ” bulunmamaktadır. Her din kendi mensuplarının cenazesinin nasıl kaldırılacağını kurallaştırmıştır, hiçbirinde de alkış yoktur.
GALATA TÜRKLERİ kendilerine mahsus bir cenaze töreni geliştiriyorlar.
Aziz Nesin kendisinin Müslüman olmadığını kendisine İslami bir cenaze töreni yapılmamasını cenazesinin yakılmasını istedi. Zannedersem öyle de yapıldı. Aziz Nesin’in tarzını “saygın” bir davranış olarak değerlendiriyorum. Türk toplumunun “net” insanlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bulanık kişilikler toplumu da, hayatı da bulanık hale getirmektedir.
Necip Fazıl’ın deyimi ile “Masum Anadolu’nun saf çocuğu”, mazlum ve mahzun Abdürrahim Karakoç, cenazesinde alkış istemediğini belirtmiş. Elbette ona bu yakışırdı. O her zaman “NET” ti.
Şiiri ile gönülleri titreten Karakoç ,“Mihriban” ile lambadaki alevi üşütmüş, “her nesnenin bir bitimi var ama” ,“ayrılıktan zor belleme ölümü” “aşk deyince kalem elden düşüyor” mısralarıyla duygularımızda anaforlar, fırtınalar estirmişti.
“Boşa bağlanmamış bülbül gülüne” mısralarıyla klasik şairlerimizin tarzını, üslubunu tazeleyen Karakoç’un anısına Sadi-i Şirazi’nin mum ile pervane hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Bir gece gözümü bir damla uyku tutmadı. Pervanenin mumla konuşmasını dinledim.
Şöyle diyordu pervane, muma; ‘aşık olan benim, yanmak bana yakışır.
Sen niçin ağlıyorsun?’ Mum, ‘benim zavallı sevgilim’ dedi pervaneye, ‘tatlı balımdan ayırdılar beni, Şirin’im, balım elimden alınınca, Ferhat gibi ağlayıp sızlamak da bana yakışır olmuştur.’
Mum, hem konuşuyor, hem de beyaz yanağına ateşten damlalar süzülüyordu: ‘Meclisleri ışıtan nuruma bakma sen, sel gibi içime akan ve beni yakan ateşime bak, diyordu
Senin aşkın kuru bir iddiadır. Ne sabır var sende, ne de tahammül. Azıcık bir parıltı görünce kaçıyorsun.
Ben yanıp eriyinceye kadar dikilirim ayakta. Senin sadece kanadını yakar aşk ateşi. Beni ise baştan ayağa yakmıştır.’
Şemle pervane dertleşirken gece ilerledi, derken peri gibi bir hizmetçi yaklaştı ve ‘püff’ diye üfleyip söndürdü onu.
Zavallı mumun dumanı başından çıkarken, ‘aşkın sonu budur’ dedi ve canını verdi.
Aşk ölerek kurtulmaktır geçici dünyadan.”
Putin’in Dostluğu Aldatıcı, Yüze Gülmesi Haincedir
AKP-Sigara- Trafik
EKMELEDDİN SİSİOĞLU
Başkan Sisi-Diktatör Tayyip
Gezi Ruhu- Tayyip Ruhu
“YENİ KONYA”
‘Hürriyet’in Farkında mısınız?
“Soma” dan Kriz Yaratmak
Anneler Günü
1 Mayıs Burjuva Bayramı