Her şey Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Atatürk döneminde, 1925'te kurulan Tayyare Cemiyeti, yani bugünkü adıyla Türk Hava Kurumu (THK), milli havacılığımızı geliştirmek, vatanı göklerden savunacak kanatlı kahramanlar yetiştirmek iddiasıyla başladı. CHP kurban derisi, fitre, zekât gibi bağışları toplamaya tek yetkili olarak THK'yı ilan etti. Başka kimsenin toplamasına, satmasına ve gelir elde etmesine müsaade edilmedi.
CHP'nin bu konudaki propagandası müthişti! "Verdiğiniz her deri, bir uçağa dönüşecek, vatanı düşmanlardan koruyacak!" nutukları atılıyordu. Hatta iş o noktaya varmıştı ki, "deriyi bağışlamak, kurban kesmek kadar sevaptır" denilerek vatandaşın hem milli hem de dini duygularına aynı anda dokunuluyordu. CHP'nin dayatmasıyla Diyanet İşleri Başkanlığı da vaazlarla, hutbelerle bu kampanyaya tam destek veriyordu. Ama gelin görün ki, o derilerle yapılacağı söylenen uçaklar bir türlü göklerde süzülemedi, vatandaş o uçakları hiç göremedi. Kimse de dönüp "Uçaklar nerede, deriler nerede?" diye soramadı. İşin neticesinde "uçaklar uçmadı ama deriler çoktan uçmuştu”. Halk Adnan Menderes dönemine kadar kurban derisine sahip çıkma isteğini dile getirmeye bile cesaret edemedi. İktidarda CHP yönetimi, adeta elinde halkına çevirdiği okları vardı; ses çıkaran bir daha ses çıkaramaz hale getiriliyordu.
Zamanla bu tekel, devletle vatandaş arasında bir gerginliğe dönüştü. Menderes döneminde hafiflemeye başlayan kurban derisi toplama zulmü, Ecevit-Erbakan hükümeti döneminde, 1975 yılında İçişleri Bakanı olan Oğuzhan Asiltürk'ün kurban derisi toplama işine polis ve zabıtanın eşlik etmesini kısıtlamasıyla biraz daha gevşedi. Ancak durum, 1980 darbesiyle tek parti dönemi zorbalığına geri dönüşü getirdi. Darbeci hükümetin 1983'te çıkardığı "Yardım Toplama Kanunu” ile THK'nın bu ayrıcalığı perçinlendi. İzinsiz deri toplayanlara hapis cezası bile getirildi. Toplanan derilerin gelirinin yarısından fazlası THK'ya gidecek, kalanı da başka kurumlara dağıtılacaktı. Ama nasıl dağıtılacak, kim denetleyecek? Orası hep muallak kaldı. Klasik CHP zihniyeti, kendisini darbe hükümetiyle korumaya alıyor, millete ait olan kurban derisine tekrar devlet eliyle musallat oluyordu.
Bu durum, özellikle sağ siyasetin ve farklı çevrelerin tepkisini çekti. "Deri benim değil mi kardeşim, istediğim hayır kurumuna veririm!" sesleri yükselmeye başladı. Rahmetli Turgut Özal döneminde bir ara serbest bırakılsa da, Süleyman Demirel hükümetiyle yetki tekrar THK'nın oldu. Cemaatler, vakıflar, dernekler de bu pastadan pay almak ve bu dini vecibe dolayısıyla ortaya çıkan değeri hayır işlerinde kullanmak istiyor, THK ise kamu gücünü kullanarak buna direniyordu.
Mesele, maalesef bir "laik-dindar kavgası"nın da malzemesi haline geldi. THK'ya tepki gösteren vatandaşlar, derilerini toprağa gömmeyi, hatta yakmayı bile göze alıyordu. O dönemin etkili kalemlerinden Mehmet Şevket Eygi, bu durumu "Müslümanların acizliği" olarak tanımlarken, işin içinde "trilyonluk menfaatlerin" döndüğünü gündeme getiriyordu. Büyük Birlik Partisi, "Kurban derilerinizi ayyaşların sofralarına meze yapmayın" çağrısı ile kurban derilerinin THK'ya sorgusuz sualsiz verilmesine karşı çıkıyordu. BBP'nin en üst perdeden dile getirdiği bu iddia, ne yazık ki yolsuzluk haberleri ve sonrasında yapılan hukuki soruşturmalarla ispatlanmıştı. Bazı kurum yetkilileri, kuruma ait bütçe ve kurban gelirlerini tatil beldelerinde gönüllerini eğlendirirken kullanmışlardı.
Gerilim, 28 Şubat süreciyle adeta zirve yaptı. 1997'deki MGK bildirisinde, kurban derilerinin "rejim aleyhtarı örgütler" tarafından toplandığı iddia ediliyor ve engellenmesi isteniyordu. O Kurban Bayramlarında, Konya başta olmak üzere birçok ilde, ilçede, köyde jandarma ve polis, kurban kesim yerlerinde adeta pusu kurdu. İzinsiz deri topladığı iddia edilen cami dernekleri, yurt görevlileri, hatta bazen kurbanını kesip derisini bir hayır kurumuna vermek isteyen sıradan vatandaşlar bile gözaltına alındı, haklarında davalar açıldı. Vatandaşın kendi malı olan bir deriye devletin bu şekilde müdahalesi, demokrasi adına gerçekten de kara bir lekeydi. O yıllarda etkin yayınlarıyla bölgesel bir kanal haline gelen KONTV'nin haber bültenlerinin ilk sıralarında kurban dersini zorla toplamaya çalışan THK ile kurban derisinin vermek istemeyen vatandaşın haberleri yer buluyordu.
Neyse ki o günler geride kaldı. AK Parti iktidarıyla birlikte bu katı uygulama önce gevşedi. Sonra, Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde, 2013 yılında yapılan bir yönetmelik değişikliğiyle THK'nın kurban derisi, sakatat, fitre ve zekat toplama tekeli tamamen kaldırıldı. Bu, bir "Demokratikleşme Paketi"nin parçası olarak sunuldu ve gerçekten de önemli bir adımdı.
Artık kurban derisi piyasası herkese açık. Vakıflar, dernekler, camiler, öğrenci yurtları... İsteyen herkes, usulüne uygun şekilde bu derileri toplayabiliyor. Yıllar süren o güvenlik krizi, o devlet-vatandaş gerilimi çok şükür ki sona erdi.
Bugün kurbanımızın eti de, kemiği de, derisi de tamamen bizim tasarrufumuzda. Kimileri camisine bağışlıyor, kimileri bir öğrenci yurduna, kimileri de gönül verdiği bir vakfa. O eski "deri toplama" gerginlikleri artık tatlı-acı bir anı olarak kaldı. Bu değişim, aynı zamanda devletin vatandaşının malına ve tercihine saygı duyması adına da anlamlı bir kazanım oldu.
Ne dersiniz, o günleri hatırlayanlarınız var mı? O "deri kavgalarından" aklınızda neler kaldı?
(Hüseyin Baş)
Kaynak: Haber Merkezi