MEVLANADA ARAP DİLİ VE EDEBİYATI 1

Bütün insanlar gibi önemli şahsiyetler de bulundukları noktalara çeşitli evrelerden geçerek gelmişlerdir. Aile ve çevrenin yanısıra aldıkları eğitimin ve okuyup dinlediklerinin onun üzerinde etkisi büyüktür. Kendisinden öncekilerin fikirlerinden, sözlerinden, doktrinlerinden faydalanmayan veya etkilenmeyen hiçbir şair veya düşünür yoktur. Mevlâna da birçok kaynaktan beslenmiş ünlü bir düşünürümüzdür. Türk düşünce, kültür ve edebiyatında olduğu kadar evrensel değerler sisteminde de önemli bir yere sahip ve aynı zamanda şair ve hikâyeci olan bu düşünürümüz, hayatının değişik kademelerinde çeşitli kaynaklardan edindiği bilgileri birbirinden değerli eserlerinde bizlere sunmuştur.

Şüphesiz bu kaynakların başında onun düşüncelerinin temelini oluşturan iki kaynak vardır. Kur'an ve Sünnet. "Canım tenimde olduğu sürece Kur'an'ın kölesiyim ben. Seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağıyım” ve "Pergel gibiyim; bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca duruyor öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum” beyitleriyle bunu açıkça dile getirmiştir.

Mevlâna'nın Arap asıllı edebiyatçı ve şairlere olan ilgisi daha çok öğrenim için gittiği Halep ve Şam'da okuduğu divân ve diğer eserlerle başlamıştır. Anadolu'da Moğol istilası olduğundan ariflerin birçoğu Moğolların bulunmadığı Halep ve Şam'a gidip orada yaşıyorlardı. İrfan usulünün kurucusu Muhyiddin Arabi de Şam'da yaşıyordu. Mevlâna, babasının hizmetinde bulunan bazı müritlerle beraber Halep'te bulunan Haleviye Medresesi'nde bir süre öğrenim görmüştür. Hanefi mezhebinin önemli merkezlerinden biri olan bu medresede büyük bilginler ders veriyordu. İlk müderrisi Şam'dan gelen Burhaneddin Ebu'l-Hasan-ı Belhî idi. Ahmed b. Kemaleddin İbnu'l-Adîm, medresenin yetkilisi idi. Daha sonra Şam'a giden Mevlâna, burada da en az dört yıl ilim tahsilinde bulunmuştur. Mukaddemiye Medresesi'nde öğrenim gören Mevlâna, rivayetlere göre burada zaman zaman ileri yaşlarda bulunan Muhyiddin İbn Arabi'nin sohbetlerine katılmış; Evhaduddîn-i Kirmânî ve Sadreddin Konevî ile görüşmüş ve sohbet etmiştir.

Mevlâna, sadece bir kaynaktan beslenmemiş, Halep ve Şam'da kaldığı dönemlerde ve tabii ki daha sonraki dönemlerde başta Feridüddîn Attâr ve Senâî olmak üzere Nizâmî, Rûdekî, Minûçihri, İbrahim İbni Edhem, Şakîk-i Belhî, Zun-Nûn el-Mısrî, Ebu Yezid-i Bestamî gibi mutasavvıflar ve Doğu-İslam şiirinde aklı temsil eden Eflatun'un yanısıra, Arap dünyasından İmru'u'l-Kays, Ka'b b. Zuheyr, el-Mütenebbî, Ebû Temmâm ve aklı ön planda tutan Ebu'l-Alâ el-Ma'arrî gibi şairler, gerek şiirleriyle gerekse düşünceleriyle, onun fikrî ve edebî dünyasında etkili olmuşlardır.

Mevlâna'nın, zamanının bütün bilgilerini kavramış, Hind-İran, Yunan-Roma mitolojisini bilen, yeri gelince ayetlerden, hadislerden faydalanan bir bilgin olduğunu söyleyen Gölpınarlı onun Arap edebiyatıyla olan ilişkisini şöyle değerlendirmektedir:

"Arap şairlerini tamamıyla okumuştur. Bazı şiirlerinde, Arap şiirlerinde olduğu gibi çöl havası duyulur, ayaklarımız kumlara batar, deve katarlarının çan seslerini, katarı haydayanların mavallarını duyarız. Zaten Şems'in onu Mütenebbî'nin divanını okumaktan menetmesi de, onun Arap edebiyatıyla ne kadar meşgul olduğunu gösterir.”

Gölpınarlı'nın bu sözünü teyit eden bir husus da Mevlâna'nın uzun bir süre devam ettiği Suriye'de bulunan Haleviye Medresesi ve dönemin diğer okullarında eski Hind-İran felsefesiyle Yunan felsefesini çok iyi bilen ve İslam'la kaynaştıran Şehâbeddin Sühreverdi gibi şahsiyetlerin düşüncelerinin onda etkili olduğudur. O günün Suriye'sinde, camiler, kiliseler ve manastırlar iç içeydi.

Şems-i Tebrîzî'nin Mevlâna'nın okumaktan vazgeçmesini istediği divânın yazarı Ebu't-Tayyib el-Mutenebbî, klasik Arap şiirinin önde gelen simalarındandır. Arap şiiri eleştirmenlerince klasik Arap şiirinin en güçlü iki şairinden biri kabul edilen el-Mutenebbî, günün edebiyat anlayışı çerçevesinde devrin Hamdanî hükümdarı Seyfu'd-Devle'ye yazdığı methiyelerle şöhret bulmuştur. Divân ve Menâkibu'l-ʻÂrifîn'de Mevlâna'nın onu çok okuduğu ifade edilmektedir.

Bir didaktik eser olarak kabul edebileceğimiz bir doğu geleneği olarak bildiklerini gördüklerini, duyduklarını hikâye tarzında kaleme aldığı Mesnevî adlı eserinde Câhiliye döneminin ünlü muallaka şairi İmru'u'l-Kays, cömertliğiyle ün salmış Hâtim et-Tâî, III. Yüzyıl Mısır sûfilerinden Zûn'n-Nûn-ı Mısrî, el-Kitâb adlı eseriyle meşhur ünlü Arap dilbilgini Sibeveyhi gibi Arap dili ve edebiyatından bazı şahsiyetlere ve İhvân-ı Safa gibi topluluklara yer vermiştir. Kanaatimizce bu etkilenme, kimi zaman çok az sayıda da olsa onun Arapça mısralar söylemesine de sebep olmuştur. Mesnevisinde yüz kırkı aşkın beytin yanı sıra Divan-ı Kebîr adlı eserinde kimi bir arada kimi Farsça beyitler arasında serpiştirilmiş olarak birkaç bin beyti bulunmaktadır. Bütün bunlar onun Arapça şiir geleneğine de hâkim olduğunu göstermektedir.


Yazarın Diğer Yazıları