RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Bizim oralarda (Tokat-Zile-Çeltek) Orta Asya'dan getirdiğimiz anne ve ninelerimizin uyguladığı bir eğitim metodu, bir geleneğimiz var.
Yiyeceğimiz yemeğimiz bitirebileceğimiz kadar tabağımıza konulur ve mutlaka bitirmemiz istenir.
Peki, çocuk aklı ve kalbi buna nasıl motive edilirdi?
"Tabağını bitirir dibini güzelce ekmekle sıyırır pürüzsüz hale getirirsen nişanlının yüzü güzel ve cildi pürüzsüz olur.”
Çocuk aklı.
Bu samimi motivasyon cümlelerine inanır ve tabaklarımızı hiç yemek konulmamış gibi ekmeğimizle sıyırır, süpürürdük.
Biraz büyüyünce nişanlımızın güzel ve pürüzsüz yüzlü olmasının yanına bereketin o tabağı sıyırdığımız ekmek parçasında, son kırıntıda olduğu söylenmişti.
Aslında mesele sadece tabak değildi.
Bu durgun suya atılan taşın oluşturduğu halkalar misali hayatın bütün alanlarına yayıldı.
Bize verilen bir su bardağı sütün bir damlasını bırakmadan içerdik.
Sofrada en küçük ekmek parçasına parmağımızı basar alır ve yerdik.
Sofra bezine dökülen yiyecek parçalarını kaşıkla sıyırır, zerresini bırakmazdık.
Fincanın dibindeki kahvenin en kıymetli yeri olan telvesini en az 7 defa hızla fincanı elimizde çevirip başını dönen bütün telveyi hüpletirdik.
Konuşulanları sonuna kadar dikkatle dinler, konuşurken kelimelerin her birinin hakkını vererek tane tane konuşurduk.
Abdest alırken suyu asla israf etmez, elimize, yüzümüze, ayağımıza vurduğumuz suyun derinin en alt tabakasına nüfuz etmesini sağlardık.
Namazın her hareketinin hakkını verir asla çalmazdık.
Namazı tadili erkânla kılanın hayatı da tadili erkân üzere olur diye düşünürdük.
Şimdi de öyle yapmaya devam ediyorum.
Asırları aşan Anadolu İrfanına sahip anne ve ninelerimizin "nişanlınız güzel olur” cümlesiyle motive ettiği güzellikler dininde en başta dikkat etmemizi emrettiği esaslardandı.
Tabağa ihtiyacın kadar yemek almak ve tabağı sıyırmak dünyaya bir müminin bakışını belirler.
Hayatı bir tarafı eksik bırakmadan sadece ihtiyacımız kadar ve fazlasının emanete ihanet olduğu bilinciyle yaşar mümin.
Her sofraya oturduğunda, her bardak çay da bu bilinci tazeler.
Şeytandan insanı ayıran en temel fark bu bilinçtir.
Emaneti ve sahibini bilir, sınırlarını tanır, ihtiyacından fazlasına elini uzatmaz, boş konuşmaz, malayaniye kulak kesilmez, haddini bilir, tavrında tecavüz etmez.
Zira her Müslüman çok iyi bilir ki; saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir. (İsra, 17/27)
How To Be Beautiful With Your Fiance?
We have an education method and a tradition there (Tokat-Zile-Çeltek) practiced by our mothers and grandmothers whom we brought from Central Asia.
The food we will eat is placed on our plate as much as we can finish and we are asked to finish it.
So, how would a child's mind and heart be motivated?
"If you finish your plate and clean the bottom with bread, your fiancee will have a beautiful face and smooth skin.”
Child mind.
We used to believe in these sincere motivational phrases and scrape our plates with our bread as if no food had been placed.
It was said that when our fiancée grew up a little, besides her beautiful and smooth face, the blessing was in the last crumb, the piece of bread we took off that plate.
Actually, it wasn't just the plate.
It spread to all areas of life like the rings formed by the stone thrown into this still water.
We drank without leaving a drop of a glass of milk given to us.
At the table, we would press our finger on the smallest piece of bread and eat it.
We used to scrape off the pieces of food spilled on the table cloth with a spoon, and we would not leave a speck.
We used to turn the coffee grounds, which is the most precious part of the coffee at the bottom of the cup, at least 7 times in our hands and drink all the ground that makes you dizzy.
We would listen carefully to the end of what was spoken, and while speaking, we would speak one by one, giving each and every word its due.
We would never waste water while making wudu, and we would allow the water we hit on our hands, face and feet to penetrate into the lowest layer of the skin.
We would give justice to every movement of the prayer and never steal it.
We used to think that the life of the person who performed the prayer with the amended order would also be about the amended way.
I continue to do so now.
Our mothers and grandmothers, who have Anatolian wisdom for centuries, motivated us with the sentence "Your engagement will be beautiful", and it was one of the principles that we ordered us to pay attention to in the religion of beauty.
Taking as much food as you need on the plate and scraping the plate determines a believer's view of the world.
A believer lives his life with the awareness that only as much as we need is betrayal of the trust, without leaving one side missing.
And every time he sits at the table, every cup of tea refreshes this consciousness.
The most fundamental difference that separates man from the devil is this consciousness.
He knows the trust and its owner, knows its limits, does not reach out to more than what it needs, does not talk empty-handed, does not listen to malayan, knows its place, does not rape in its attitude.
Because every Muslim knows very well that; Those who scatter are the brothers of Satan. (Isra, 17/27)
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
Zıtlıkların Ortasında Vasatı Bulmak
Mecelle Pusulası (Altın Formül İçerir)
Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
Hak Yok Vazife Var; Fert Yok Cemiyet Var
Polimat-Entelektüel
Önce Donanım (Hardware) Sonra Yazılım (Software)
İbretlik Bir Ölümden Ders Çıkarabilmek (Fetö Gerçeği)
Yaşlanma “Süreç Odaklı” Bir Gelişmedir ve Anne Karnından Başlar
Üçü Birleyebilir miyiz?