DOLAR
39,28
EURO
44,68
STERLİN
53,22
GRAM
4.229,41
ÇEYREK
6.955,16
YARIM ALTIN
13.911,33
CUMHURİYET ALTINI
27.693,42

Bir Kurban Bayramı Hikayesi: Simit Bayramı

Sıcak bir ağustos günüydü. Bayram namazından sonra soluğu baba evinde aldık. Tüm kardeşler, aynı kahvaltı sofrasının etrafında toplandık. Cami çıkışı aldığım Konya simitlerini sofraya koyarken, yüzlerde ince bir tebessüm ve teşekkür bekliyordum. Ancak babam dahil diğer kardeşlerimin de cami çıkışında simit aldığını görünce, beklediğim tebessüm yerine sofradaki simit bolluğu dikkat çekiyordu. Evdeki çocukların ve kadınların yüzünden "Bu kadar simidi ne yapacağız?" dercesine bir şaşkınlık okunuyordu.

Çocuklara verilen bayram harçlıkları, yoğun trafik, hangi yoldan gidileceği tartışmaları derken soluğu kurban kesim yerinde aldık. Kurban belki geç kesilir düşüncesiyle, sofradaki fazla simitleri de arabalarımıza alarak yola çıktık. Saatler henüz dokuzu gösteriyordu. Yeğenim yanıma gelip elindeki simit poşetini göstererek, "Amca, bugün tüm Konya'ya simit satmışlar sanki! Poşetimde üç simit vardı, bir amcaya 'Alır mısınız?' dedim. O da 'Dur yeğenim,' deyip arabasındaki iki simidi de benim poşetime koyarak 'Bunları da sen dağıt,' dedi," diye anlattı. Yeğenim, o gün adeta bir simit hayırseverine dönüşmüştü.

Kurban Allah'ın izniyle kesildi, parçalandı ve payların dağıtılacağı yere doğru yola çıktı. O kadar toz toprağın içinde ikram edilen dönere üşüşen ve açgözlülükle aldıkları dönerleri bitiremeden çöpe atanlara da değinmeden geçemeyeceğim. Halbuki kurban paylaşmaktı, aza kanaat etmekti, fakiri fukarayı hatırlamaktı ve en önemlisi ihtiyaç sahibini görmekti. Ama çoğumuz, bir yıl boyunca hoyratça beslediğimiz nefislerimizi o gün adeta meydanlara salmıştık. Sonuç ortadaydı: savurganlığımızın kanıtları çöp kutularındaydı. Bu gidişle sonumuzun ne olacağı belliydi; halimiz perişandı ve büyük bir tövbeye, Allah'a sığınmaya ihtiyacımız vardı. Asıl anlamı teslimiyet olan kurban bile bize o ulvi duyguyu hatırlatmamış, biz sadece kurbanı kasaba teslim etmeyi başarmıştık.

Velhasıl, kendi paylarımızı ayırırken fakir fukaranın hakkını gözetmeyi birbirimize tembihlesek de, çoğunlukla derin dondurucularımızın kapasitesine göre yığınlar oluşturuyorduk. Poşetlediğimiz üçer beşer kiloluk kurban etlerini dağıtmaya başlamıştık. Vakit ikindiyi geçmiş, güneş ufukta kaybolmaya yüz tutmuşken son bir eve uğradık. Gün boyunca yaşadığımız mutluluk ve paylaşma sevinci, o evde yerini derin bir acıya ve gözyaşına bıraktı.

Romatizma hastası bir anne, yedi yetim çocuğu ve yatalak ebeveynleriyle yaşıyordu. Henüz kapılarının kimse tarafından çalınmadığını, sofralarında pişirecek bir lokma azıklarının olmadığını öğrendik. Evleri, şimdilerde şantiye alanına dönmüş, yıkılmaya yüz tutmuş eski Sille yolu üzerindeki evlerden biriydi. "Hiç kimse gelmedi mi?" diye sorduk. "Yok ağabey, kimse gelmedi. Bakkal da kapalı olunca ekmek bile alamadık," dediler. Bu sözler bizi adeta duvara çarptı. Açlıkla mücadele eden, sofralarında tek lokma yemeği olmayan bu insanlarla evimizin arasında sadece iki kilometrelik bir mesafe vardı. Dışarıda, her yerden et kokuları yükseliyor, tok çocukların neşeli kahkahaları bahçelerden taşıyordu. Onları pencerelerinden çaresizce izleyen aç insanlar vardı hemen yanı başımızda. Aynı şehirde, aynı duvarın komşuları…

Bizim telaşımızı gören birkaç komşu daha eve doğru yöneldi. "Ne oldu, hayırdır, bu telaş niye?" diye sorduklarında ailenin durumunu anlattık. Bu hüzün tablosuna, o çaresiz yetimlerin sokağın başındaki komşusu da eklendi. Meğer iki yıl önce taşınan bu aileye bir kez olsun hal hatır sormamış. Bu yüzden bizden daha çok üzüldü, mahcup oldu. Evet, komşuydular ve birbirlerinden habersizdiler.

Arabada kalan o beş on simit meğer bu çocukların nasibiymiş. Öyle çok sevindiler ki, gün boyu beklediğim o içten tebessümü, o gözlerimi yaşartan gerçek mutluluğu işte o evde, o masum yetimlerin yüzünde buldum.

Bayram paylaşmaktır; bayram kiminin sıkıntılarını giderir, kiminin yükünü alır.

Komşunu unutma.

Selametle…

 


Yazarın Diğer Yazıları