BİR KONYA ÇOCUĞU ŞAİR CEMAL OĞUZ ÖCAL

      Konya Aydınlar Ocağı yine bir güzelliğe imza attı, her zaman olduğu gibi.   Seydişehir'li şair Cemal Oğuz Öcal'ı, Eğitimci/ Tarihçi/ Yazar Ercan Arslan  

tanıttı…

                

Seydişehir'in İncesu köyünde dünyaya geldi. İlkokuldan sonra tahsiline Konya Öğretmen okulunda devam etti. İstanbul Erkek Öğretmen Okulu'ndan mezun olarak 1935 yılında öğretmenliğe başladı. Değişik yerlerde sekiz yıl ilkokul öğretmenliğinden sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümüne girdi. 3 Mayıs 1944 yılında Hüseyin Nihal Atsız'ın Ankara'ya gelişi dolayısıyla düzenlenen öğrenci nümayişine katıldığı için devrin idaresi marifetiyle okuldan tardedildi. Bu nümayiş dolayısıyla Tek Parti İdaresi tarafından Irkçılık-Turancılık davasına dahil edilerek Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Ankara Musiki Muallim Mektebi müdürü Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Türk Tarihi Profesörü Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Cihat Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel Hamza Sadi Özbek, Hasan Ferit Cansever gibi Türkçülerin de bulunduğu davada tutuklandı, tabutluklarda hapsedildi. On bir aya mahkûm edilmesine karşılık dava temyizden döndü ve diğer sanıklarla beraber beraat ederek hapisten çıktı. Öğretmenliğe dönemediği için piyasada değişik işlerle uğraştı. 1947 yılında zorluklarla döndüğü öğretmenlik mesleğinde döndü.

1971 yılında İstanbul'da vefat etti. Cenazesi Sakızağacı Mezarlığı'nda 4. adada toprağa verildi.

Öğretmen olarak yurdun birçok il ve ilçelerini gezdi. Gezdiği yörelerde yurdumuzun güzelliklerini şiirlerine yansıttı. Bu güzellikleri millî bir sevgiye dönüştürdü. Şiirlerinde ağırlıklı olarak Türkçülük yolundaki duygularına yer verdi. Hece ölçüsünü başarıyla kullanan Cemal Oğuz Öcal, coşkunluk yüklü şiirleriyle okul çağındaki çocukların aradığı bir şair oldu. Bir eserini bu yönde çocuk şiirleriyle oluşturdu. Millî duyguları terennüm eden şiirleriyle tanınan bir şair oldu.

Şiirleri Orhun, Bozkurt, Çınaraltı, Tanrıdağ, Bucak, Serdengeçti, Toprak, Türkeli, Büyük Dâvâ, Ocak, Büyük Türkeli gibi Türkçü, milliyetçi dergilerde yayınlanmıştır. İmzasını Türk isim kalıbına uygun olarak Fâzıloğlu Cemal Oğuz Öcal şeklinde kullanmıştır.

                                  

 

 

 

 

                                 SELAM

              Selam sana candan ey güzel Konya

Suyun gibi temiz diline selam!

Çalamadan gitti bir doya doya,

Dertli kopuzumun teline selam!

 

Gerçek aşıkların ulu pirine

"İnce Minare”nin taştan şiirine,

"Sultan Aleettin”in (!) binbir erine

Tarihe karışan seline selam!

 

"Akyokuş Yolu”ndan gelip geçene,

Yaylaadan yaylaya konup göçene

Bahçenden tomurcuk bir gül seçene,

Fidan boylu kıza, geline selam!

 

"Koçhisar"dan gelene kaymak tuzuna

             "Sille'nin dillere destan kızına,

Kışın çamuruna, yazın tozuna,

Ilgıt, ılgıt esen yeline selâm!..

 

            Arslanlı Kışla"nın koçaklarına,

             Topuna, Tüfeğine, uçaklarına

             Bilgi, şefkat, ülkü ocaklarına

             Hudutsuz ovana, beline selâm!

 

             Rahmetli "Ata" nın tunçtan heykeli,

             Kılıç, Başak tutan sihirli eli

             Bu hasretlik beni edecek deli,

             Doğduğum o Türkmen iline selam!..

 

 "Dede Bahçesi"ne, güzel "Havzan"a.

O cennet yerleri gezip tozana,

"Aşık Mehmet” adlı büyük ozana,

Kalpleri bağlayan yoluna selam!

 

           Sözün de, sazın da, ehli sendedir,

  1. kaç acem şahı bendedir.

          Türklük için çarpan yürek tendedir

          Bu yola baş koyan kuluna selâm!

 

           Dertlere şifadır Bağın, bostanın,

          Yazmakla tükenmez şanlı destanın,

           Etlekmek pişiren "Ali Usta"nın,

          Mübarek eline, koluna Selâm…

 

          "Karatay", "Sırçalı" medresesine,

          "Babalık", "Ekokon" gazetesine,

          "Tahira"nın yaz, kış şen kahvesine,

           Caddenin, sağına, soluna selâm!..

 

           Alettin Tepesi" cennet mi, nedir?

          Görmedim yüzünü üç, dört senedir

          Her kadının birer müşfik annedir

          Körpe yetimine, duluna selâm!

 

          En güzel eserin "meram"dır, "Meram",

          Onsuz dünya haramdır haram

          Yine sızlamaya başladı yaram

          Eski hasırına, çuluna selam!

 

         "Takkeli Dağ” "Loras” "Kızlar Kayası”

          Cilveyle yoğrulmuş yarin mayası

         Yatmadın koynunda bir gün doyası

         Burcu burcu kokan gülüne selam!

 

         Uçarken ufkunda yeşil turnalar

         Çalınır meydanda davul, zurnalar,

        Gürül gürül akar cömert kurnalar,

       "Beyşehir” "Karaveren” gölüne selam

 

         Tütüyor burnumda "Çebiç Asması”

         Mis kokulu divlek, "Balcan Basması”

        "Höşmerim”dir tatlıların yosması,

       "Tandır ekmeği”nin külüne selamé

 

 

 

 

         Şükür Hak'ka boldur, ekmeğin, aşın,

         Ölçülmez ne ayla, ne günle yaşın

         Cevahir gibidir toprağın, taşın

         Çiçek, meyve yüklü dalına selam!.

 

          "Aşıkan yolu”na, Millet Parkı'na

          Ruhları coşturan ünlü şarkına

         Vardım bu sevdanın yeni farkına

         Çayırdan, çimenden halına selam

 

          Bandonun çaldığı İzmir marşına

         "İspa Pazarı”na uzun çarşına

         Kurban olam pilavına, turşuna

        Canım pekmezine balına selam

 

         Konuya, komşuya, gence kocaya:

         Bayan "Sabile"ye de "Ali Hoca"ya

        Gece, gündüz tüten mutlu bacaya

        "Emine Abla" nın falına selam,

 

         Vatanı bir baştan bir başa gezdin

         Gurbet elde tatlı canından bezdin

         "ÖCAL"ın uzunca bir destan düzdün

          Verme şu dünyanın malına selam!  


Yazarın Diğer Yazıları